Astare şa

4 readers
1 users here now

Anti kapitalist Anti faşist Anti sömürgeci Anti mülkiyetçi ekolojist

founded 5 months ago
MODERATORS
476
477
478
479
 
 

Her çöküş, entelektüel ve ahlaki bozukluğu da beraberinde getirir. En kötü dehşetler karşısında dahi umutsuzluğa kapılmayan ve her türden aptallığa meyli olmayan, ayık, sabırlı insanları yaratmak zorunludur. Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği."

Antonio Gramsci

480
 
 

“O kadar çok şey yitirdim ki şimdiye dek, saymakla bitmez. Ama bugün biliyorum, tek sahip olduğum şeyin bu yitirdiklerim olduğunu… Her şiir, zamanla bir ağıta dönüşür. Yitirilmiş cennetlerden başka cennet yoktur.”

Jorge Luis Borges

481
 
 

"Baskıcı bir bütünün yönetimi altında, güçlü bir egemenlik aracına dönüştürülebilir. Bireye açık olan seçmelerin erimi insan özgürlüğünün derecesini saptamada belirleyici bir etmen değildir: yalnızca birey tarafından neyin seçilebileceğini ve neyin seçilmiş olduğunu göstermeye yaramaktadır. Özgür seçim için ölçüt hiçbir zaman saltık bir ölçüt olamaz, ama ne de bütünüyle görelidir. Efendileri özgürce seçme efendileri ya da köleleri ortadan kaldırmamaktadır. Geniş bir mallar ve hizmetler türlülüğü içersinde özgür seçim özgürlüğü imlemez, eğer bu mallar ve hizmetler bir zahmet ve korku yaşamı üzerindeki toplumsal denetimleri destekliyorlarsa - eş deyişle, eğer yabancılaşmayı destekliyorlarsa."

Herbert Marcuse

482
483
 
 

"Marian gittikten sonra bu olay üzerine derin derin düşündü ve kız kardeşiyle nişanlısını, kendi sınıfıyla Ruth’un sınıfının mensuplarını; yani kendi küçük hayatlarını dar kafalı küçük formüllere göre yaşayanları, bir araya toplaşmış sürüler dışında var olamayan varlıkları, yaşamlarını başkalarının düşüncelerine göre kalıplara sokanları, kölesi oldukları çocuksu kurallar nedeniyle gerçekten yaşamayı ve birey olmayı beceremeyenleri düşününce bir iki kez acı kahkahalara boğuldu."

Jack London

484
 
 

"Oedipus, babasını öldürdüğünü ve kendi annesi olan Jocasta ile evlendiğini anlayınca kendini kör eder. Bu sembolik olarak çok önemli bir harekettir: insanlar genellikle çok derin iç sorunlar yaşıyorlarsa 'kendilerini kör ederler.' Kendilerini, etraflarındaki gerçekten bir yere kadar uzaklaşmak için kör ederler. Oedipus bunu bir hayali yaşadığını fark edince yaptığı için biz de bunu trajik zorluğu simgeleyen bir davranış olarak alabiliriz: insanın kendisi ve nereden geldiği konusundaki gerçeği görmekteki 'sınırlılığı' ve 'körlüğü' olarak.

Oedipus'un durumu biraz olağandışı gelebilir ama onun gerçeği görme çabasıyla bizim hayatın genel akışı içindeki çabamız tür açısından değil sadece derece açısından farklıdır. Bu dram bize hem çok eski hem de sürekli yenilenen bir gerçeği, gerçekte kim olduğumuzu bulmaya çalışırken içimizde hissettiğimiz acı ve çelişkiyi yansıtır. Freud'u bir deha yapan, Oedipus'un annesiyle yatması değil, dramın bu yönüdür. Çünkü gerçeği aramak, her zaman görmekten hiç hoşlanmayacağımız şeyleri fark etme riskini de içinde taşır. Bireyin yaşadığı sürece taşıdığı inançlarından ve günlük değerlerinden koparılmayı göze alabilmesi için, hem kendisiyle ilişkisinde hem de önemli değerlere olan inancına güven içinde olması gerekir."

Rollo May

485
486
1
Malcolm X (lemmy.world)
submitted 4 months ago by astaresiya to c/bover
 
 
487
488
1
Malcolm X (lemmy.world)
submitted 4 months ago by astaresiya to c/bover
 
 
489
 
 

"Bana sosyal olmadığım söylenecek, kitlelerin kurban edilmesini öngörmekle ve insanın düzelebilmesi için felaketi gerekli bulmakla suçlanacağım; benim gayri insan olduğum söylenecek, çünkü milyarlarca böceğin yaşamı beni ilgilendirmiyor ve ben eküminenin insansızlaşmasını savunuyorum; benim ahlaksız olduğum söylenecek, çünkü ben değer eksenini sarsıyorum ve işaretlerin sırasını değiştiriyorum. haksızlıklarımı biliyorum, suçlu olduğumu kabul ediyorum, aynı yolda yürümekte ısrarlıyım."

Albert Caraco

490
 
 

"Modern, kentli bireyciliğin gelişimi içinde, birey şehirde suskunlaşmıştır. Sokak, kafe, mağaza, trenler, otobüsler ve metro konuşmaktan çok bakışılan yerler hâline gelmişlerdir. Modern şehirde, yabancılar arasındaki sözel bağları korumak güçleştiğinde bireylerin etraflarındaki manzaraya bakarken hissedebilecekleri sempati itkileri de geçicileşmekte, canlı fotoğraflara bakan bir saniyelik tepkiler hâline gelmektedir."

Richard Sennett

491
492
 
 

Evimin önünde kavga olduğunu söyledim ve 6 saat sonra komşulardan, 6 farklı hikaye duydum! Yüzlerce, binlerce yıl önce yaşanan olayların, aktarımlarının nasıl günümüze geldiğini siz düşünün.

Arnold Joseph Toynbee

493
 
 

“Sürü halindeki insanların, değer yargıları yoktur. Aile ve toplumlarından bir doğruluk paketi alır ve onları asla sorgulamadan tüm hayatlarını bir çarkın dişlisi olarak yaşarlar.”

—Nietzsche

494
 
 

Regan'a göre hayvan haklarını anlamak istiyorsak önce insan haklarını kavramamız gerekir. İnsanlar neden haklara sahiptir? Regan bunu -kabaca- şu şekilde yanıtlar: "Çünkü insan, yaşamın öznesidir." Ve burada ahlaki bir eşitlikten bahseder: "Daha yeteneksiz olanların varlık nedeni, daha yeteneklilerinin çıkarına hizmet etmek değildir. Birinciler, ikincilerin amaçlarına ulaşması için araç olarak kullanılacak, diğerlerine kıyasla önemsiz birer 'şey' değildirler." Bu yanıtlar bizi hayvanların neden haklara sahip olması gerektiğine götürür. Hayvanlar insanlardan keskin ayrımlarla farklı değildir aksine pek çok noktada benzeşirler. Hayvanlar ve insanlar ortak duyulara, evrimsel kökenlere, sinir sistemine ve karmaşık psikolojik ihtiyaçlara sahiptirler. Tüm bu ortaklıklar, Regan'a göre hayvanların da yaşamın öznesi olduğunu ortaya koyar. Ve tüm bu nedenler hayvanları öldürmemizin, sömürmemizin etik açıdan yanlış olduğunu gözler önüne serer...

495
 
 

"Lanetliler kurtarılmak istemezler çünkü bu onları, tüm gerçekliğe karşı olan ergen başkaldırılarından mahrum eder. Kötülük bir tür kozmik küskünlüktür. Kötüler, en çok dayanılmaz sefilliklerini ellerinden almak isteyenlere saldırırlar. Sadece öfkelerini direterek ve bu öfkeyi dünyaya dramatik bir şekilde ilan ederek, varoluşun iflas ettiğine dair yüz kızartıcı kanıtlar atarlar ortaya. Yaratışın budalalığına karşı canlı bir tanıklıktır kötülüğün yaptığı."

Terry Eagleton https://www.instagram.com/cekiclefelsefee/p/C-xZwnaM2uP/

496
 
 

"İnsan, yalnız ve yalnız topluma egemen olabilir ve ekonomik çarkı, insan mutluluğunun amaçlarının hizmetine sunarsa ve yalnız ve yalnız, toplumsal sürece etkin bir şekilde katılırsa, şimdi onu umutsuzluğa sürükleyen şeyi yalnızlığını ve güçsüzlük duygusunu yenebilir. Günümüzde insana en çok acı veren, yoksulluk değil, büyük bir çarkın küçük bir dişlisi, bir robot haline gelmiş olmak, ve yaşamının boş ve anlamsız olmasıdır. Her türden yetkeci dizgeye karşı zafer kazanmak, yalnızca demokrasinin geri adım atmaması, tersine, atılımda bulunması ve son yüzyıllar boyunca özgürlük için savaşan insanların kafalarında bulunan amaçları gerçekleştirmesiyle mümkün olur. De-mokrasi ancak ve ancak, insan aklının alabileceği en güçlü inancı, yaşama ve hakikate olan inancı ve bireysel benliğin etkin ve kendiliğinden gerçekleşmesi şeklindeki özgürlüğe olan inancı insanlara aşılayabilirse nihilizmin güçlerine karşı zafer kazanabilir."

Erich Fromm https://www.instagram.com/cekiclefelsefee/p/DATDnt-OoT8/

497
498
499
2
submitted 4 months ago by astaresiya to c/bover
 
 

Hakkari bölgesi dağlık ve korunaklı coğrafi konumundan dolayı merkezî yönetimlerin etkisi bu bölgeye sınırlı olarak nüfuz etmiştir. Ana akımlar dışındaki etnik, dinî ve kültürel toplulukların bu sayede örgütlenme ve yaşama imkanı bulabildikleri bölge, mîrlik döneminin sonuna kadar etrafında kurulan birçok devletin arasında siyasi ve kültürel olarak bir adacık durumundadır ve 19.yüzyılın sonuna kadar otonom bir karaktere sahiptir. Hakkari; Êzîdîlik, Nasturilik ve Keldanilik gibi İslam dışı inançların yanı sıra, bölgedeki medreselerin merkezî etkiden uzak olması sebebiyle heterodoks sayılabilecek İslam mezheplerinin de yeşerdiği bir mekan olabilmiştir.

Nasturilik ve Keldanilik Kökeni İsa’dan önceki dönemde yukarı Mezopotamya’da yaşamış olan Asur, Babil ve Aram’a dayanan halklar Hıristiyanlıkla birlikte Süryani / Asuri olarak anılmaya başlamışlardır. Hıristiyanlığın içerisinde İ.S. 4.yüzyılda İsa’nın doğası üzerine başlayan tartışmalar nedeniyle bu halk Doğu Süryanileri ve Batı Sürya-nileri olmak üzere iki kampa bölünmüş; monofizit [tek doğacı] düşünceyi savunan Mor Yakup Baradani’nin taraftarları Batı Süryanileri [Yakubiler] olarak, diofizit [iki doğacı] düşünceyi ortaya atan Nasturius’u destekleyenler ise Doğu Süryanileri [Nasturiler] olarak adlandırılmışlardır5 . Daha sonra Nasturilerin bir kısmı 16.yüzyılda Roma katolik kilisesine bağlanarak Doğu Süryanilerinin Keldani kolunu oluşturmuşlardır ki, Hakkari’de de Nasturiler ve Keldaniler olarak bilinen Doğu Süryanileri yaşamıştır. Nasturilerin önce Bağdat’ta, sonra Musul’da bulunan merkezî kilisesi en son 1662’de Hakkari’nin Koçanis bölgesine taşındı ve o günden bu yana da Koçanis Manastırı tüm dünya Nasturilerinin merkezî kilisesi oldu. Yakın tarih boyunca Botan mîrliği, Hakkari mîrliği ve Osmanlı devleti tarafından pek çok defa katliama uğrayan Doğu Süryanileri, 1924’teki Tuxûp Asurileri isyanından sonra bölgeden sürüldüler ve Beytüşşeba’la Uludere’de kalan son birkaç Asuri köyü de 1980’lerde göçtükten sonra Hakkari bu kadim rengini tamamen kaybetmiş oldu.

Êzîdîlik 11. yüzyılın sonlarında Şeyh Adi bin Misafir ve öğrencileri tarafından Hakkari dağlarından Şengal’e uzanan topraklarda yayılmaya başlanan Êzîdîlik öğretisi, tam bir asır sonra binlerce Kürde güneşe [Êzîdî inancına göre tanrısal bir varlık sayılan Xudan Şêşims’a] doğru el açtıracak kadar kitleselleşti. Êzîdîlik, Hindistan’dan Suriye’ye, Irak’tan Ermenistan’a kadar yayılan, bu süre zarfında yayıldığı her coğrafyadan bir renk alıp oraya renk katan bir dindir. Fakat İslamın bölgeye yerleşmesinden itibaren Êzîdîler de Müslüman Kürtlerin katliamlarından nasiplerini aldılar ve özellikle 1415’teki büyük katliamdan sonra önemli ölçüde azalarak, yüzyıllar boyunca süren katliamlar ve mecburi göçler nedeniyle bölgeden tamamen silindiler. Yahudilik dışında yalnızca bir kavme, Kürtlere ait tek din olan ve bölge halklarının daha önceki doğa-tanrıcı inançlarından da önemli izler taşıyan Êzîdîliğin kutsal kitabı Mishefa Reş’in [Kara Kitap] el yazması nüshalarını da bu katliamlar sırasında yakıldığı rivayet olunur. Irak sınırları içerisinde bulunan Laleş Vadisi’nde her yılın Ekim ayında yapılan hac törenlerine on binlerce Êzîdî katılır. Êzîdîliğin Türkiye’de sadece 500 civarında mensubu kaldığı ve bölgedeki Êzîdîlerin çoğunun gördükleri baskılar sonucu Irak, İran, Ermenistan, Suriye, Sibirya ve birçok Avrupa ülkesine göç ettikleri biliniyor. Fakat Hakkari’de Êzîdîliğin etkileri bugün bile şarkıların ve gündelik yaşamın bazı ayrıntılarında görülmektedir.

Müslüman Tarikatlar [Kadirîlik ve Nakşibendîlik] Hakkari’de Êzîdîliğin kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra İslamın benimsenmesi daha ziyade İslam akınlarından ve katliamlardan korunma sebebiyle gerçekleşmiş, bu yüzden ortodoks İslam bölgede pek yaşayamamış ve bunun yerine heterodoks sayılabilecek tarikatlar birbiri ardına ortaya çıkmıştır. Abbasi soyundan geldiği söylenen Abdülkadir Geylanî’nin İslam öğretisi, torunu Şeyh Ebubekir tarafından Kadirî tarikatı olarak bölgede örgütlenmeye başlar. Yayılmacı bir karaktere sahip olmayan Kadirîlik zamanla etkisini yitirir. Seyyit Taha Geylanî, 1800’lerde Süleymaniye’de Nakşibendî tarikatını yayan Mevlana Halid’den icazet alarak tarikatı Nehrî bölgesine taşır ve Abdülkadir Geylanî’yle aynı soydan oldukları söylenen Sadatê Nehrî ailesi de Nakşibendî tarikatına girince Nakşibendîlik bölgenin başat gücü haline dönüşür. Mîrliğin ortadan kaldırılmasıyla siyasi bir otorite haline de dönüşen Nakşibendî şeyhlerinden Şeyh Ubeydullah’ın bu bölgede giriştiği milliyetçi nitelikli isyan Osmanlı tarafın-dan sert bir şekilde bastırılır. Bundan sonra Hakkari’de etkinliğini yitiren Nakşibendîlik Anadolu’nun çeşitli yerlerinde örgütlenmeye devam eder ve halen etkin bir tarikattır.

Yahudilik 1950’lere kadar Çukurca’nın bazı köylerinde ve Hakkari merkezinde yaşayan Yahudilerin, Babil hükümdarı Nebukadnezar döneminde, Kudüs saldırısı ve yıkımı sonrasında esir olarak getirilen Yahudilerin soyundan oldukları söylenir. Kültürel olarak büyük ölçüde Kürt yaşantısına adapte olmuş ama kendi dillerini de konuşup çocuklarına öğretmiş olan Yahudiler, daha ziyade el sanatları ve ticaretle meşgul olmuş, ağırlıklı olarak da şehir merkezinde yaşamışlardır. Dokudukları ‘şal û şepik’lerle ünlenen ve bu yüzden ‘bîrker’ [dokumacı] olarak da anılan Yahudiler, 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla anayurtlarına geri dönmüşlerdir; ama Irak’ın Barzan bölgesinde halen Yahudi köyleri mevcuttur.

500
view more: ‹ prev next ›